Merhaba sevgili okurlar, sevgili dostlar.
16 yıl önce 17 Ağustos 1999 yılında İstanbul depremini otuz ve daha büyük yaşdakilerimiz gayet iyi hatırlarız. Ülkemiz için, İstanbul için, Gölcük, Sakarya, İzmit, Sapanca için ve Marmara bölgesinde yaşayanlar için yıllar geçse de unutulmayacak acı bir yıldönümü! İnsanlar korku ve panik halinde alışık olmadığı bir afetin içerisinde buldular kendini.
Günlerce haberlerden izledik üzülerek, ağlayarak çaresizce. Yıllar sonra 2011 de Van Depremini yaşadık ve bir daha ülke olarak acılar yaşadık. Yardımlaşmanın en hızlısı ve büyüğünün yapıldığı, depremden zarar görenlerin her türlü ihtiyacının karşılanmaya çalışıldığı, hatta şehrin yeniden yapılarak depremzedelerin yeni konutlara kavuşması sağlandı. Allah (cc) ülkemize bir daha böyle acılar yaşatmasın inşallah. Depremde hayatını kaybedenleri bir daha rahmetle anıyorum.
Daha dün gibi çok iyi hatırlıyorum; 17 Ağustos 1999 İstanbul da ikamet eden ablam uçakla K.Maraş’a gelecek. Birgün önce telefonla haberleştik havaalanından ben alacağım. Sabah 7,30 gibi arabama bindim işe gidiyorum, her zamanki gibi radyomu açtım.
Genelde TRT Fm dinlerim o saatlerde müzik yayını olur, fakat o saatte haberler aman allahım İstanbul yerle bir olmuş, Gölcük, Sapanca, İzmit, Sakarya da yüzlerce ev yıkılmış, göcük altından yüzlerce vatandaşımız çıkarılıyor. O an içim sızladı bende de panik hemen ablamı aradım, çoğu kişi tanıdıklarına ulaşamamış ama çok şükür ben ulaştım ve iyilik haberlerini aldım. Yakınlar eş dost arayıp durumlarını sordum, çok şükür benim tanıdıklardan kötü bir haber yok. Ablam, enişte ve yeğenler çok korkmuşlar onların çevresinde yıkılan bina olmamış ama çok kötü sallanmışlar.
Evlere giremiyorlar herkes sokakta çoluk, çocuk, kadın, erkek, büyük, küçük, yaşlı, genç herkes perişan, korkmuş, ev haliyle sokaklardalar. Babam ve annem kızları gelecek diye heyecanla bekliyorlar, arayıp haber vereyim korkmasınlar diye, aradım babam çıktı telefona İstanbul da deprem olduğunu, ablamla görüştüğümü, iyi olduklarını ve ablamın geleceğini herhangi bir sorun olmadığını söyledim. Babam hemen televizyonu açmış, izlediğini ve durumun çok kötü olduğunu söyledi. Ben daha televizyona bakamadığım için radyodan durumun vahametini duyuyor fakat göremiyorum. İş yerine gelince arkadaşlarla hemen televizyonu açtık ki gerçekten durum çok kötü.
Günler geçiyor, göçük altından çoğu zaman üzücü, bazen de sevindirici haberler geliyor. Tüm ülke olarak o acıyı paylaştık, depreme yakalananlar için yardımlar ettik, dualar ettik.
Kahramanmaraş’ta deprem bölgesi, deprem öldürmez ihmal öldürür derler. Yetkililer Deprem ile ilgili önlemleri almak için o gün bu gün bilgi veriyor, kentsel dönüşüm, sağlamlaştırma, korunma ile ilgili ellerinden geleni yapıyorlar. Bizlerde elimizden geleni yapıp tedbirlerimizi almalı, kendimizi, ailemizi ve çevremizdekileri bilinçlendirmeliyiz.
O günlerde hepimiz çok etkilendik, babam o acıları dizelere dökerek aşağıdaki şiirini yazdı.
Bu güne kadar afetlerde vefat edenlere Allah’tan (cc) rahmet dilerim.
Rabbim ülkemize bir daha böyle afetler yaşatmasın inşallah.
ZELZELE
Yerler şerha şerha yarıldı birden.
Gecenin karnına saplandı sancı.
Feryattı, ağıttı yerden fışkıran,
Arzın midesine oturdu acı.
****
Öksürdü, aksırdı, kustu sonunda.
Dağ gibi binalar yerle bir oldu.
Marmara günlerdir karnı burnunda,
Sara illetine geldi tutuldu.
****
Zelzele beynimde patladı benim.
Lif lif, hücre hücre saçıldım yere.
Göçükler altında tutuldu dilim.
Tahammül dayanmaz böyle kadere.
****
Hala da günlerdir titreyip durur.
Kim bilir ne zaman, ne gün duracak?
Bir acı bitmeden öbürü gelir,
Yazık, tütmez oldu binlerce ocak.
17 Ağustos 1999/DOSTOZAN
M.HANİFİ SARIYILDIZ
Bir dahaki yazıda buluşmak ümidiyle dostça kalın.17.08.2015