Merhaba sevgili okurlar, sevgili dostlar.
Yüzyıllar önce 1299 yılında Ertuğrul Gazinin büyük oğlu Osman, Bilecik i fetih ettikten sonra Alaattin Keykubat ın kaçması ile başsız kalan Anadolu Selçuklu Devletinden bağımsızlığını ilan ederek hüküm sürmeye başladı. Birçok savaşlar kazanan Osman Gazinin vefatından sonra beyliğin başına oğlu Orhan Gazinin geçmesi ile Osmanlı İmparatorluğunun devletleşme süreci başladı. Bursa’nın başkent yapılması ile Anadolu’dan başlayan büyüme kıtalararası devam etmiştir.
Okul yıllarında hepimize anlatılan büyük Osmanlı İmparatorluğu yüzyıllar boyunca Dünya da hüküm sürmüş İslamiyet’le birlikte daha da büyüyerek Avrupa, Asya, Afrika kıtaları da olmak üzere yayılmıştır. Daha sonra basiretsiz padişahların, çıkar ilişkilerinin, diğer ülkelerin oyunları ile iç kargaşa çıkarılarak yüzyıllarca Dünya ya hüküm sürmüş İmparatorluk yok edilmiştir.
Şu anda da dünya da kendini güç olarak gören ülkeler zayıf olanları, inancı kendilerinden olmayanları, topraklarında kıymetli gelir kaynakları olanları yok etme, kullanma peşindeler. Ülkemizin stratejik konumu, toprak zenginliği, gücü, geçmiş tarihinde yaptıkları ve gün geçtikçe zenginleşmesi büyük güçlerin ağzını sulandırmaktadır. Bizler akıllı olup salyalarının bize bulaşmasına izin vermemeliyiz. Yüzyıllarca hüküm sürmüş Osmanlı İmparatorluğu kısa sürede yıkılmamıştır. Yıllarca psikolojik ve soğuk savaş teknikleri ile içerden yıkılmıştır.
Ülkemizin kıymetini bilip bir arada kardeşçe yaşayarak Dostozanın dediği gibi Hasbahçe ye çevirmeliyiz bu yurdumuzu. Dostozan Osmanlının Doğuşunu öyle güzel şiirleştirmiş ki, Tarih kitaplarından okuyarak aklında kalmasa bile bu şiirle akılda kalıcı olur diye düşünüyorum.
OSMANLI’NIN DOĞUŞU
Yüce Oğuz soyunun, Kayı boyundanım ben.
Atalarımdı benim altın dağları delen.
Orta Asya anayurt, ilk mekandı bizlere.
Bir kurt düşüp önüme, yol göstermiş kadere.
Aslımız ve neslimiz, göçebe bir kavimdi.
Varlığım atım, karım, kara çadır evimdi.
Moğol belası vardı tepemizde dolaşır.
Biz beladan kaçtıkça, o arkadan ulaşır.
Bir taraftan bozkırın aman vermez kıtlığı,
Öbür yandan Moğol'un ürpertici çığlığı.
Tabiatın bu iki acımasız şerrinden.
Kaçtık kurtulmak için ve işte gerçek neden.
Ordan oraya koştuk, dolaştık uzun zaman.
Beğenmedik birini Mohan, Ahlat, İran.
İki rivayet vardı, her ikisi de mübah.
Başımızda Gündüz Alp yahut da Süleyman Şah.
Küçük Asya'yı bize seçmişler yurt olarak.
Kısa bir zaman için, olmuş belki ilk durak.
Oğuz'un asil nesli Selçuk ve Kayı boyu.
Anadolu şerefle taşıyacak bu soyu.
Selçuk, Kayı ve İlhan aynı kol aynı soydan
Herbiri bir güneştir geçmişi aydınlatan.
Karış karış bu yurdu kanımızla besledik.
İslamın nuru ile dantel dantel süsledik.
Kılınç çaldık apansız, haçlı sürülerine.
Bir tanesi geberse bin gelirdi yerine.
Şanlı tarihimizde altın sayfalardı bu.
Artık Türk beylerinin emrinde Anadolu.
Uzun yıllar Selçuklu pişirdi potasında.
Bu ulu Osmanlı'nın kaderiydi aslında.
Osman Gazi, Söğüt'te beyliği devralırken,
Biliyordu burada, devletti filizlenen.
Gecelerden bir gece, ne ulvi ne mukaddes.
Süslerdi rüyasını Osman'ın tatlı bir ses.
Bu ne muhteşem bir şey, bu ne güzel rüyadır.
Göbeğinden fışkıran koskoca bir çınardır.
Rüyasında şeyhinin koynundan çıkan bir nur,
Karnına girer girmez ulu bir çınar olur.
Boydan boya gökleri kaplar bu ulu çınar.
Tanrı sanki Osman'a ab-ı hayatı sunar.
Bu rüyayı yoracak ancak bir kişi vardı.
Bütün müşkül işleri herkes ona sorardı.
Akıl ve mantık ile deva olurdu derde.
Şeyh Edabali diye anılırdı çevrede.
Rüyasına giren de, yoracak olan da o.
Osman'ın rüyasında gerçeği bulan da o.
Şu koskoca dünyayı misket kadar gören o.
Büyük devlet fikrini Osman Bey'e veren o.
Dünya çok büyük, diyen Osman Bey'e bak ne der?
Büyük dediğin kimdir, görelim büyük nedir?
"Bizim küçüklüğümüz bu dünyayı büyütür.
Hırs ve bencilliğimiz asıl bizi küçültür.
Dünya bir insan için, bir ömür için büyük,
Bir soy ve bir ırk için sandığımızdan küçük"
Babasından Osman'ın aldığı nasihat var.
Ertuğrul Bey oğluna, bu bahsi böyle açar.
"Soyumuzun ışığı, yolumuzun nuru o,
Adalet kantarının tavizsiz gururu o,
Ona karşı gelsen de onu alma karşına.
Bu, benden bir nasihat, hem vasiyettir sana"
Mümkün mü karşı gelmek, emir böyle atadan.
Şeyhinin öğüdü de şöyle gelir arkadan.
“Beğsin beğliğini bil, artık öfke yok sana,
Biz suçlasak da seni, hak verilmez kızmana.
Bizde geçimsizlikler, yanılmalar olacak,
Senin aklın, hoşgörün buna çare bulacak.
Kötü huy, kötü ahlak olsa da hakim bize,
Sevgi ile düzeltmek, yakışan budur size.
Sana, affeylemekle, adil olmak yakışır,
Kötülüğü, sırtında, insan olmayan taşır.
Kimseyi hor görüp de çoğaltma düşmanını,
Öfkene mağlup olup, dökme kendi kanını.
Boy ve soyundan olan kimseye düşman olma.
Sakın din kardeşini, düşman ile bir tutma.
Yoldaş dostluğu başka, soy dostluğu başkadır,
Soyu sopu ayıranın, dostluğu sözde kalır.
Seçerken dostlarını, kılı kırk yarıp da seç.
Adalette, sevgide sen herkesten öne geç".
Daha nice tavsiye ve nasihatler ile,
Bazan kırar, incitir Osman'ı bile bile.
Çünkü görmüştü onun ruhundaki alevi,
Sakinleştirmek gerek arada bir bu devi.
Osman, cesur ve yiğit, kaynayan bir volkandı.
Sevgi ve şefkati de, nasihatla uyandı.
Ve işte bundan sonra şeyh iffetli kızını,
Verip, kendine damat eylemiştir Osman'ı.
İşte şeyhin koynundan çıkan hilalin sırrı.
Döndürdü has bahçeye, Osman'daki bozkırı.
DOSTOZAN/M.HANİFİ SARIYILDIZ
Bir dahaki yazıda buluşmak ümidiyle dostça kalın.14.09.2015