1-
Komşuluk ve sosyal dayanışma bu Ülkede
neredeyse yerlerde sürünüyor. Kimse çok da havalara girmesin, “şöyle
bir Milletiz, birlik ve beraberlik içerisinde yaşıyoruz” diye nutuk
çekmesin.
Bu Ülkede “gemisini kurtaran kaptan”vaziyetleri yaşanıyor. Herkes kendi aile efradını ve en yakınlarını kurtarmak
derdinde. Milletvekili, Bakan dediğimiz ve tüm toplumu düşünmek zorunda olanlar
dahi adeta yalnız kendi çevresini kurtarmak derdinde.
Lafa gelince hepimiz Müslümanız ve komşu
haklarından dem vururuz. "Komşusu açken tok yatan bizden
değildir" hadisini dağa-taşa yazarız da, bunlar yalnızca birer
söylemden ibarettir. Gerçek şudur ki, komşumuz 10 gün ortada yokken kapısını
vurup da hal hatır sormayı düşünmeyiz.
Son zamanlarda evde tek başına vefat
ettiği halde cesedi ancak koktuktan sonra bulunan nice insanların haberlerini
haberlerde okuyor, duyuyoruz.
Acı, ancak gerçek.
2-
Adalet ve Hak kavramı bu toplumda çok
gelişmemiş. Herkes kendine adil, herkes yalnız kendisi haksızlığa uğrarsa etrafı
yakıp yıkıyor. Toplumdaki ve kamu yönetimindeki, yargıdaki genel
adaletsizlik kimsenin umurunda değil. Ancak şahsına yapılan adaletsizlikler
mühim. Böyle bir toplumda adalet gelişir mi?
Şu aşağıdaki bir fıkradır. Yaşanmış mı, uydurulmuş
mu bilinmez. Yaşanıp yaşanmadığı çok da önemli değil. Önemli olan hal-i pür
melalimizi anlatmaya vesile olmasıdır.
Adamın biri Kadı Efendi'nin yanına, iki
büklüm, ezik-büzük girer: "Kadı Efendi, otlakta yayılan bir inek,
başka bir ineği boynuz darbeleri ile vurup öldürse, sahibine her hangi bir
mesuliyet gelir mi" diye sorar. Kadı Efendi hiç düşünmeden cevap
verir: "Hiç bir mesuliyet düşmez. Hayvanın yaptığından sahibi niye mesul
olsun ki!" der. Adam sevinerek "tamam o zaman. Bizim inek sizin ineği
boynuz darbeleri ile öldürdü" der. Bunun üzerine Kadı Efendi derin derin
bir düşünür ve "dur, o zaman iş değişti, kara kaplı kitaba bakmam
gerekir" diyerek, masadaki kitaba uzanır.
Adaleti hep kendimiz için isteriz. Üstelik
Kanunu da işimize göre yorumlarız.
Acı, ancak gerçek.
3-
Kendimize menfeati dokunduğu takdirde bir
insan iyidir ya da hiçbir iyiliği dokunmazsa “adam iyi de olsa, bizim için iyi
değildir.” Bir insanın iyiliği ya da kötülüğünün ölçüsü bize faydası olup
olmamasına bağlıdır. Çok acı ve çok zavallı bir durumdayız. Maalesef durum bu.
Yaşanmış bir olaydır. Almanya'ya çalışmaya
giden bir gurbetçimiz bir yaz izninde köyündeki tüm kişilere bir ziyafet verir
ve köylülere çeşitli hediyeler dağıtır. O sene köyde gurbetçimiz hakkında,
köylülerin dilinde "şöyle iyi adam, şöyle iyi insan" lafları
dolaşır.
Aynı kişi ertesi sene mali durumu bozuk olduğu için köylülerine ziyafet de
veremez, hediye de dağıtamaz. Köylülerin tavrı değişmiştir. Geçen sene
yere-göğe sığdıramadıkları gurbetçiyi eleştirmeye başlamışlar, yolda
gördüklerinde selam dahi vermezler.
Kıssadan hisse: "İnsanlarımız menfaatlendiği
kişiyi iyi olarak bilir. Menfaati yoksa adam yerine dahi koymaz."
Acı, ancak gerçek.
4-
Elde et de nasıl elde edersen et, bir
yere yüksel de nasıl yükselirsen yüksel yanlış mantığı bu toplumda geçerlidir.
İnsanlar ne’ye bakıyor, nasıl’a bakmıyor.
Araban var mı var, evin var mı var, villan var mı var, makamın ve mevkin var mı
var. Bunların olmasına bakıyor insanlar. Nasıl elde edildiğine bakmıyor.
“Ver Allah’ım ver, helal-haram ver, bu
kulun yer.” Bu
toplumdaki insanların neredeyse %90’ı bu anlayışta. Yanılmış olabilirim. Belki
%80’i bu anlayışta. Oran çok da mühim değil. İnsanlar sebeplere değil,
sonuçlara odaklanmışlar. Bu açıdan, bu anlayış genelde bu Ülkede sakat.
Acı, ancak gerçek
5-
Bu toplumda en fazla sesi çıkan kesimler
ve her zaman "dırdır öten kimseler", aynı zamanda topluma en az
faydası olan ya da topluma hiç faydası olmayan kesim ve kimselerdir.
Bu Ülkede asil ve onurlu kimseler genelde
sessiz ve kaderlerine teslim olmuşlardır. Sesleri çıkmaz.
"Bir tavuk yumurtlar, yedi mahalle
duyar; asil kısrak ahırda cins bir tay doğurur kimsenin haberi olmaz." Bu söz Üstad Necip Fazıl Kısakürek'e ait.
Bu söz bundan 40-50 yıl önce mi söylendi? Bilmiyorum. Bildiğim şey, bu sözün
halen geçerliliğini koruduğudur.
Acı, ancak gerçek.
6-
Bu Ülkede, bu acınası toplumda dürüstlüğün
getirisi yok, bu Ülkede doğru-dürüst insanlara yer yok. Adaleti savunan ve doğru
davranan bir insanlar, ne kamu yönetiminde ne de özel sektörde kendilerine
yüksek makam bulamazlar. Bu Ülke adeta sahtekarların fink attığı, yükseldiği ve el üstünde tutulduğu bir yer haline
geldi.
Ünlü Filozof Montesquieu bundan
yüzyıllarca yıl öncesinden şöyle seslenmektedir: "Bir ülkede yalakalığın
getirisi, dürüstlüğün getirisinden daha fazla işe, o ülke batar." Bu söz
gerçeklere işaret etmektedir. Bunun yanında şu hususlar da bir gerçektir.
Şunu hatırlatmayı bir vazife biliyorum. “Asalaklık
ve yalakalık, bir toplumu her zaman geri bırakır. Toplumumuzun gelişmemesinin
en büyük nedeni işte budur.”
Acı, ancak gerçek.
7-
Toplum olarak çalışmıyoruz, akla ve
mantığa önem vermiyoruz. Dinimiz aklı ve çalışmayı emrediyor. Ancak Dinimizin
emirlerin yerine getirmiyoruz. Cahillerden olduk maalesef. Tembellerden olduk
maalesef.
Üstadımız Mehmet Akif, Avrupa’da bir
seyahat gerçekleştirir ve seyahat sonunda kendisine sorarlar. “Avrupa’yı
nasıl buldun ve bizle arasında nasıl bir fark gördün.” Üstadımız Mehmet
Akif Ersoy Üstad bir cümle ile bir kitap boyunca anlatılacak hususu şöyle özetler:“İşleri
var dinimiz gibi, dinleri var işimiz gibi.” Mehmet Akif Ersoy çok
gerçekçi ve çok iyi gözlemde bulunan bir Şair Yazar ve bir Hak Dostudur. Mekanı
cennet olsun.
Evet, gavur dediğimiz ve küçümsediğimiz insanlar
bizden daha çalışkanlar ve iş yerlerinde bizden daha ahlaklılar.
Acı, ancak gerçek.
Bu toplumun bitik ve insanlığın yitik olduğunu gösterecek ve acınası halimizle ilgili yazılacak daha çok şey var da(trafikteki kavgalar, saygısızlık, öfke, saldırganlık, kaba kuvvet, şiddet, ukalalık, kibir, ahlaksızlık, bencillik ve daha nice nice kötülükler var da)yazımızın hacminiz uzatmayalım. Anlayan anladı zaten.