"Elbette zorluğun
yanında bir kolaylık vardır. Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık daha
vardır. Boş kaldın mı hemen (başka) işe koyul.“ (İnşirah Suresi, 5-7)
“İki günü birbirine
eşit olan ziyandadır.” (Hadis-i Şerif)
Evet, bir ayet-i
kerime, bir hadis-i şerif ile başladım yazıma. İkisi de çalışmaya ve boş
durmamaya işaret ediyor.
Evet, Genç Kardeşim! Bizi
kurtaracak olan çalışmaktır. Hem Dünyada ve hem de Ahirette bizi kurtaracak
olan çalışmaktır. Çalışmak huzur ve mutluluktur. Kim ki çalışmıyorsa
huzursuzdur. Dünyada doğrulukla çalışmak, rızık aramak ve helalinden kazanmak,
mutlulukların en büyüğüdür. Çoluk çocuk yetiştirmek ve bu yetiştirilen
çocukların nafakasını, geçimini el emeğiyle helalinden sağlamak en büyük
huzurdur. Çalışmamak ve boş durmak ise en büyük huzursuzluktur. Sevgili
Peygamber Efendimiz (asm) “İnsan, elinin emeğinden daha hayırlı bir
lokma yememiştir. Allah'ın elçisi Dâvût (a.s) da, kendi elinin emeğini yerdi”diye buyurmuştur. Kur’an-ı Kerim’de bu hususta şu ayete dikkat çekmek
istiyorum: “Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.”(Necm Suresi, 39) Evet, Dinimizin iki ana kaynağında, ayetlerde ve hadislerde
çalışmanın önemi sık sık anlatılmış ve bizlere öğüt verilmiştir.
Bu ayetlerden ve
hadislerden bazılarını sizler için şöyle sıralıyorum: Ayetler: “Allah’ın
sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın
sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme.
Çünkü Allah bozguncuları sevmez.” (Kasas Suresi, 77)
“Allah’ın, kiminizi
kiminize üstün kılmaya vesile yaptığı şeyleri (haset ederek) arzu edip
durmayın. Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır. Kadınlara da
kazandıklarından bir pay vardır. Allah’tan, onun lütfunu isteyin. Şüphesiz
Allah her şeyi hakkıyla bilendir.” (Nisa Suresi, 32)
Hadisler: "Kişi
çalışmakta kusur ederse (az çalışırsa) Allah onu gam ve gussaya müptela
kılar." "Hiç bir kimse kendi elinin emeği ile kazandığından
daha hayırlı bir lokma asla yiyemez". "Allahım! Tembellikten,
korkaklıktan, ihtiyarlığın verdiği düşkünlük ve cimrilikten sana
sığınırım". "Doğru sözlü ve her konuda güvenilen bir ticaret adamı
Ahirette peygamberler, sıddîkler ve şehitlerle beraber olacaktır". "İnsanın
yiyip içtiklerinin en helal ve bereketli olanı, çalışıp kazanarak elde
ettiğidir". "Birinizin sırtında odun destesi taşıması, insanlara
gidip el açmasından daha iyidir". Yüce Rabbimiz (cc), “çalışın ve benden
isteyin, ben sizin çalışıp da istediklerinizi veririm, hazinem sonsuz” diye
beyan ediyor. Sevgili Peygamberimiz (asm) de “tembellikten Yüce Rabbimize
sığınıyor ve bizleri çalışmaya, doğruluğa ve helal kazanca teşvik ediyor.”
Evet, durum bu kadar net ve açıktır. Çalışmak, çalışmak ve çalışmak. Hem
mutluluk kaynağı ve hem de Rabbimizin (cc) emri ve Sevgili Peygamberimizin
(asm) tavsiyesidir.
Fazla söze gerek yok.
Çalışmak bizi kurtaracak tek yoldur. Hem tek tek fert olarak ve hem de tüm
Millet olarak, ancak bizi çalışmak kurtarır
Çalışmak Bir İbadet
midir? Bu soruya cevap vermeden önce hemen belirteyim. “Dünya’da helal rızık ve çoluk
çocuğun nafakası için çalışmanın Dinde çok büyük yeri vardır.”Yukarıdaki kısımda ayrıntılı olarak açıklandığı ve ayetler ile hadisler ile
önekler verildiği üzere çalışmak Dinimizde teşvik edilmiştir. Peki, “çalışmak
bir ibadet midir?” Evet, “bir ibadettir.” Bu kısa cevap elbette ayrıntılı bir
açıklamaya ihtiyaç duyuyor. Çalışmanın ibadet sayılması için elbette
bazı şartlar vardır. Kişi çalışmak ibadettir diyerek, diğer asli ibadetleri
yerine getirmiyor ve hatta küçümsüyor ise, “çalışmak ibadet olmaz.”Çalışacağım, çok para kazanacağım diyerek Dünyaya hırsla dalıyorsa, helal-haram
dinlemeden çalıp çırparak kazanıyorsa, çalışmak nasıl ibadet olur ki! Olmaz
elbet. Kişi helalinden çalışıp kazanıyor ve çocuklarını kimseye muhtaç etmemek
için çalışıp didiniyorsa, İslam’ın emrettiği diğer ibadetleri (namaz, oruç,
zekat, hac gibi ibadetleri de yerine getiriyorsa, elbette bu durumda kişinin
çalışmaları ibadet sayılır. İslam Dininde ibadete bu kadar ki geniş bir
perspektiften bakılır. Kişinin şükür ve zikir içerisinde olması
halinde, bırakın çalışmayı, nefes alması dahi ibadettir. Ancak,
kendisini işe verip, yaratılışın asıl gayesi olan “kulluk” unutulmuşsa, bu
durumda çalışmak ibadet olmaz, hatta tam tersi, hırsla çalışmak ve sanki hiç
ölmeyecekmiş gibi Dünyaya bağlanmak, isyan bile sayılır.
Sevgili Peygamberimizin
hadis-i şeriflerinde, eşinin, çoluk çocuğunun geçim derdini
gidermek için çalışmaya giden ve çocuklarına helal rızık getirerek onları
yediren ve giydiren bir kişinin bu yaptığından dolayı sadaka sevabı aldığıbelirtilir. Buna göre elbette çalışmak bir ibadettir.
Çalışmak Hayata Değer
Katar Çalışmak, mücadele etmek ve ardından elde edilen başarı ve zaferi tatmak,
lezzetlerin en güzelidir. Bir şey iki türlü elde edilir. 1-Çalışmadan ve
mücadele etmeden elde edilen şeyler. 2- Çalışarak ve mücadele edilerek elde
edilen şeyler. Bir şey eğer çalışmadan ve mücadele etmeden elde edilmiş ise, belki
ilk elde ediliş anında fark edilmese de, sonradan anlaşılır ki, o şey
değersizdir. Değersiz olduğu kadar hayırsızdır da.
Mesela, milli piyango
ve kumardan elde edilen her şey hem değersiz ve hem de hayırsızdır. “Haramın
temeli, binası olmaz” derler.
Evet, Genç Kardeşim!
Ecdad sözü çok büyük bir hakikati ifade ediyor. Buna karşılık, zorlu süreçten
geçerek ve çileyle ulaşılan bir hedef, değerini sonsuza dek devam ettirir.
Zaten, bu Dünya’da her şey bir sebebe bağlanmış. Sebepler bir araya getirilerek
başarı elde ediliyor. Yüce Rabbimiz (cc) sebeplere bağlı olmadan da insana
başarı ya da rızık verirdi. Mesela, rızkını her gece bir kese altın ya
da bir cüzdan dolusu para şeklinde insanlara evlerinin bacasından aşağıya
attırabilirdi. Bu durumda o para, o rızık değerli olur muydu? Bir şeyin kendisi
bizatihi değerli değildir. Nasıl elde edildiği önemlidir. Üzerinizdeki
elbise, altınızdaki araba, oturduğunuz ev, forsunu kullandığınız makam, eğer haksız
bir şekilde elde edilmiş ise değersizdir ve boştur.
Evet, Genç Kardeşim! “Emek
olmadan yemek olmaz.” “Herkes ektiğini biçer.” “Tarlada izi olmayanın, harmanda
yüzü olmaz.” Bunlar hepimizin duyduğu atasözleridir.
Bu hususta Nasreddin
Hocamız ne diyor? “Parayı veren düdüğü çalar” diyor.
Fıkra şöyle: Nasreddin
Hoca şehre gitmek üzeredir. Çocuklar başına toplanır. Çocuklar, Nasreddin
Hoca’dan bir şeyler ister. Kimisi şeker, kimisi oyuncak ister. Bu çocuklardan
yalnızca bir tanesi, “Hocam, al şu düdüğün parasını ve bana
şehirden bir düdük al” der. Nasreddin Hoca akşam üzeri köye dönmek
üzereyken çocuklar yine başına toplanır ve “Hocam bana şeker aldın mı? Bana
oyuncak aldın mı” diye sorar. Hoca cebinden yalnızca bir düdük çıkartır ve
parayı vererek düdük sipariş eden çocuğa uzatır ve şöyle der; “parayı
veren düdüğü çalar.” Yani, bir işin gereğini yapan kazanır. Boş sözle
talep edilen değil, bizzat gerekleri yerine getirilerek istenilen şeydir önemli
olan. Nasreddin Hoca fıkralarında görünen ve basit manaların dışında derunî
boyut vardır. Düşünmek gerek. Mesajını iyi anlamak gerek.
Farklı açıdan bakmak
gerekir. Nasreddin Hocamızın merkebe ters binmesi dahi çok önemli bir mesajdır.
Daha geniş perspektiften ve daha geniş açıdan bakmak için, belki de eşeğe ters
binmek gerekir.
Evet, Genç Kardeşim
yazımın en sonunda şunu tekrar ifade ediyorum.
“Çalışmak, çalışmak ve
çalışmak, başarı için tek şart. Çalışmakla, mücadeleyle elde edilen başarı
sonrasında gözlerdeki mutluğu görmek, her şeye değer.”
Vesselam.
Ahmet
SANDAL