Çağını
sorgulamayan zihin sağlıklı değildir. İnsan ve toplumun gidişatını
gözlemlemeyen, içinde bulunduğu hali analiz etmeyen zihin, esasında sakat
zihindir. Kendisine sunulanı hemen kabul eden ve doğru mu, yanlış mı diye
araştırmayan akıl, hastalıklı akıldır.
İnsan odur ki, çağı sorgulayacak ve adeta hedef
tahtasına oturtacaktır. Ben bu çağı sorguladım ve hedef tahtası haline
getirdim. Özellikle çağın şu iki açıdan rezil ve eleştirilmesi gereken bir çağ
olduğunu sorguladım hep.
1-Gelir
dağılımında adaletsizlik var. Bu adaletsizliğin müsebbibi parasalcı ekonomi,
faiz, döviz ve borsa illetidir. Bunun arkasında Siyonistler ve Kapitalistler
var. Neyin mi arkasındalar ve neyi mi destekliyor Siyonistler ve Kapitalistler?
Parasalcı ekonomi denile son yüzyılın illetini destekliyorlar. O illet ki
üretime ve çalışmaya dayanmıyor. O illet parası olanı daha zengin, parası
olamayanı daha fakir yapan bir illettir. Adamın elinde Dolar, Euro var,
faizleri düşürüyorlar, dövizi yükseltiliyorlar. Bir anda, bir günde servetine
servet katıyor. Birileri bir şey yapıyor ve zenginlere yarıyor. Zenginler
servetlerini artırırken fakirler daha da fakirleşiyor.
Bu gün
(26/05/2022) vefat yıldönümünde kendisini bir kez daha rahme ve minnetle
andığımız Üstadımız Necip Fazıl Kısakürek bu hususta şöyle sesleniyor:
Allah'ın on pulunu bekleye dursun on kul.
Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul.
Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa.
Yaşasın, kefenimin kefili karaborsa!
2-İkinci
olarak tenkit ederek hedef tahtasına koyduğum husus şudur ki, bu çağda
ahlaksızlık almış başını gidiyor ve manevi değerler maalesef yerlerde
süründürülüyor. Çıplaklık ve
kadınların, erkeklerin açık saçıklığı rezil bir durumda sürüyor. Onların giyim
ve kuşamlarından biz utanıyoruz da arsızlar kendi hallerinden utanmıyor. Evlerinde, kapalı mekanlarda ne giyerse
giysinler bizi ilgilendirmez, ancak yolda-yolakta, sokakta-meydanda edepli
giyinmeleri gerekir. Ahlaksızlık ve maneviyatsızlık nereden kaynaklanıyor? O da
Dünya’yı esir almış iki akıma dayanıyor. Pozitivizm ve Materyalizm
insanlara, “yalnızca bu Dünya var, bu Dünya’da hazını ve zevkini yükselt” diyerek
onları adeta birer hayvanlar gibi sokaklara saldı. Hiç düşünmüyorlar ve
idrak etmiyorlar. Ben bu durumu da sorguluyorum ve hedef tahtasına
koyuyorum.
Gelin
bu yazıda, içinde bulunduğumuz bu çağı hep birlikte hedef tahtasına koyalım ve
zihnimizi şu hedef doğrultusunda çalıştıralım: “Bu çağ biz ne sunuyor, bunun
karşılığında bizden neleri götürüyor?” Bu soru esasında, çağı
sorgulamaktır. Gelin çağı sorgulayalım. Eğer içinde bulunduğumuz çağı
sorgulamazsak, sağlıklı bir zihnimiz yoktur demektir.
Sorgulamaya baştan başlayalım. Çağın isminden başlayalım. İçinde bulunduğumuz bu çağa çeşitli adlar verildi. Hız çağı, bilim çağı, teknoloji çağı, iletişim çağı ve benzeri adlar bulundu. Evet, bunlar doğrudur. Bilim ve teknoloji zirve yaptı. Ancak, bilim ve teknoloji zirve yaparken, bazı şeyler de taban yaptı, çukur yaptı. Hatta, adeta yerin dibine girdi. Mesela, insanlar arasındaki sevgi, saygı, güven, şefkat, doğruluk, dürüstlük, iyilik ve merhamet gibi değerler gittikçe aşağılara doğru indi. Tamam, bu çağda insanoğlu bazı maddi imkanlara kavuştur. Ancak, bu çağ yeni soru ve sorunları da beraberinde getirdi.
Şu açık
bir gerçek ki, eskiden olmayan soru ve sorunlar artık gündemi daha fazla
kaplıyor. Gün geçmiyor ki yeni soru ve sorunla karşılaşmayalım. İnsanlar artık
bu yeni soru ve sorunlarla boğuşmaktan geleceğe umutla bakamaz oluyorlar. Genel
bir karamsarlık ve genel bir kötümserlik orta yerde duruyor. Öyleyse, bu çağa hız,
teknoloji, sanayi, ilim çağı diyerek gerçeğin bir parçasını öne çıkarmayalım.
Gerçeğin tamamını öne çıkaralım. Gerçek çok açık ve orta yerde duruyor. Bu
gerçeği herkes görüyor. Bu çağ esasında soru ve sorunlar çağıdır. Bu
çağ, karamsarlık, yalnızlık ve kötümserlik çağıdır.
Hız,
bilim, sanayi, teknoloji vb gibi maddi şeyleri öne çıkarak gerçeği perdelemek
şeytani bir yöntemdir. Gerçeğin içinde asıl önem taşıyan, manevi hususlardır.
Bunların tamamı gerçeği oluşturur. Maddi ilerlemeler gerçeğin bir parçasıdır.
Ancak, unutulmamalıdır ki, bir parça gerçeğin tamamını göstermeyebilir. Hele
kasıt varsa ve bazı gerçekler saklanıyorsa hiç göstermez. Bu çağı yalnızca
maddi ilerlemeler ile adlandırmayalım. Nerde, manevi halimiz? Onu neden dikkate
almıyoruz? Biz yalnızca maddi bir varlık mıyız? Bizim ruh halimiz neden öne
çıkarılmıyor? İnsan yalnızca su, ekmek ve gıdaya mı ihtiyaç duyar?Elbette hayır! İnsan esasında, sudan, ekmekten daha fazla manevi gıdalara
ihtiyaç duyar.
Peki,
bu gerçek orta yerde dururken, insanın manevi yönden ihtiyacı daha fazla iken,
neden manevi ihtiyaçlar değil de maddi ihtiyaçlar yönünde zihinler kandırıldı.
İlim dedikleri kavram, insanoğluna sanki yalnızca maddi ilerlemeler için
lazımmış, ilmin görevi insanı maddi huzura kavuşturmak için gereklidir gibi bir
algı zihinlere yerleştirildi. Bu yerleştirmeyle ile zihin tembelleştirildi ve
sorgulama kabiliyetinden yoksun bıraktırıldı. Bu bir sinsi oyundur. Bu şeytani
bir plandır. Maalesef, bu oyunu ve planı Batı’nın Pozitivist
Felsefecileri uygulamaya koydular. Onların isimlerinden birkaçını yazalım da bu
melanet kişileri lanetle anmamıza vesile olsun. Auguste Comte,
David Hume, Denis Diderot, Karl Marx , Friedrich Engels, Friedrich
Hegel, Friedrich Nietzsche ve Charles Robert Darwin gibi
kişiler ilim kisvesi altında materyalizm felsefesi geliştirdiler ve zihinleri
bozdular. Zihinlerde, “ilim denildiği zaman sanki yalnızca madde” varmış
gibi bir düşünce ve yanlış bir olgu oluşturuldu. Bu olguya da pozitivizm
denildi. Bu pozitivizm sanki bir tabu gibi de dokunulmaz addedildi. Bilim
adamıysan, pozitivizme inanmak zorundasın gibi bir yanlış anlayış zihinler
sokuldu. Maalesef bu anlayış hâlâ bazı sakat zihinlerde geçerlidir.
İnsana
gerek ki, bu maddeci anlayışı sorgulasın ve bu maddeci çağı eleştirsin.
Ben Pozitivizm denilen maddeci bilim anlayışını
sorguluyor ve yerden yere vuruyorum. Bu maddeci bilim anlayışının bu çağda
felaketlere neden olduğunu, 1. Dünya Savaşı’nın, 2. Dünya Savaşı’nın ve
çağımızdaki birçok felaketin kaynağında işte bu Pozitivist anlayış vardır. Her şeyi madde olarak değerlendiren
anlayış elbette madde ve menfaat için savaşlara ve büyük kıyımlara sebep olur.
Savaşların bir nedeni de Siyonizm ve Kapitalizm’dir.
Bu çağı sorgularsak, geldiğimiz nokta itibariyle, bu çağın madde ve menfaat çağı olduğu, ilişiklerin tamamen maddeye ve menfaate dayandığı gerçeği ortaya çıkar.
İçinde
bulunduğumuz çağı sorguladığım yazımın sonunda Üstadımız Bediüzzaman Said
Nursi’nin, "vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın
nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder”sözüne yer vermek istiyorum. İşte, konunun özü budur. Aksi halde, yalnızca
maddeye ağırlık verilirse, vicdanlar devre dışı bırakılırsa, ilim denildiği
zaman madde anlaşılırsa, çağımızda yaşanan mevcut ve sorunlar meydana çıkar. O
sorunların ne olduğunu da herkes biliyor. Çünkü bizzat yaşıyor.
Geleceğimizin
ve neslimizin kurtulması ve huzur için tek şart ve tek çıkar yol, “vicdan
ile aklı aynı hedefe doğru yönlendirmek ve her ikisini de birlikte kullanmaktır.”İşte güzel sonuç budur. Çağı sorgulan vicdan ve akıl sahibi her insan bu güzel
sonuca ulaşır, vesselam.