6 Şubat 2023... Tarih, Türkiye'nin hafızasına kara bir leke olarak kazınan o felaket gününü işaret ediyor. İki büyük deprem, on binlerce canı aldı, yüz binlerce insanı yerinden etti ve milyonlarca insanın hayatını derinden etkiledi. Aradan geçen aylara rağmen, "İyileştik mi?" sorusu hala zihinlerimizi kurcalamaya devam ediyor.
Fiziksel yaralarımız belki kabuk bağladı, şehirler yeniden inşa edilmeye başlandı. Ama ya ruhsal yaralarımız? Kayıplarımızın acısı, travmanın izleri hala içimizde tazeliğini koruyor. Deprem, sadece binaları değil, hayallerimizi, umutlarımızı da yıktı.
İyileşme süreci, bireysel ve toplumsal düzeyde uzun ve zorlu bir yolculuk. Psikolojik destekler, travma sonrası stres bozukluğuyla mücadele, kayıp ve yas süreçleriyle başa çıkma gibi pek çok başlık bu sürecin önemli bir parçasını oluşturuyor.
Peki, biz neredeyiz bu iyileşme yolculuğunda?
Bireysel İyileşme: Her birimiz, bu süreçte farklı aşamalardan geçiyoruz. Kimimiz öfke, kimimiz çaresizlik, kimimiz de inkarla mücadele ediyor. Bu duygularla yüzleşmek, onları kabul etmek ve sağlıklı başa çıkma mekanizmalarını geliştirmek, iyileşme sürecinin ilk adımı.
Toplumsal İyileşme: Deprem, sadece bireyleri değil, tüm toplumu derinden etkiledi. Güven duygusunun sarsılması, sosyal ilişkilerin değişmesi, dayanışmanın önemi gibi pek çok konu toplumsal iyileşme sürecinde öne çıkıyor.
Psikolojik İyileşme: Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), depresyon, anksiyete gibi psikolojik sorunlar deprem sonrası sıkça görülebiliyor. Bu sorunlarla mücadele etmek için uzman desteği almak, iyileşme sürecini hızlandırabilir.
Ekonomik İyileşme: Deprem, sadece can kayıplarına değil, büyük ekonomik kayıplara da yol açtı. İş yerlerinin yıkılması, üretimde aksamalar, geçim sıkıntısı gibi sorunlar ekonomik iyileşme sürecini zorlaştırıyor.
Sosyal İyileşme: Deprem, sosyal ilişkileri de derinden etkiledi. Ailelerin parçalanması, arkadaşlıkların değişmesi, sosyal destek ağlarının zayıflaması gibi durumlar sosyal iyileşme sürecinde dikkat edilmesi gereken noktalar.
Depremin verdiği maddi tahribattan hemen hemen tüm sektörler zarar görürken, Halkın gözü kulağı ve dili şiarı ile Vatandaşla bürokrasi arasında köprü vazifesi gören Medya sektörü de bu zararı ağır bir şekilde yaşadı ve yaşamaya devam ediyor.
Özellikle yerel idareciler bu yaraların sarılması hususunda Medya kısmında, maalesef ki eşit davranamadılar. Ve bu yanlışı da ısrarla hala devam ettiriyorlar.
Temennimiz o ki; Şehr’ül Emin koltuğunda oturanlar bu yanlışı düzeltmeliler.
Çünkü Şehr’ül Emin demek, memleketin babası demektir. Babalar evlatları arasında ayırım yapmaz.
Şimdi ise; her anlamda İyileşme, zaman ve sabır gerektiren bir süreç. Her birimizin bu süreci kendi hızında yaşaması ve desteklemesi gerekiyor. Unutmayalım ki, yaralarımız zamanla iyileşecek, umutlarımız yeniden yeşerecek.
İyileştik mi iyileşiyor muyuz herşeyden bir haber yaşıyoruz. Sağız ama yaralıyız. Maddi manevi yaralı. Güzel yazı. Emeğinize sağlık sayın Vanlı