Koşarken, merdiven çıkarken veya yokuş tırmanırken… Soğuk
havada, özellikle rüzgarda yürürken… Ağır bir yemek sonrasında veya sigara
içerken… Ani bir üzüntü ya da sinirlenme gibi ruhsal değişimler yaşarken… Kimi
zaman da cinsel ilişki sırasında… İşte bu faktörlerin tetiklemesiyle;
göğsümüzün tam ortasında, “iman tahtası” adı verilen kemiğin üzerinde gelişiyor
kalp ağrısı. Yoğun bir basınç, ağırlık hissi oluşuyor. Bazen de yine aynı
bölgede, yani göğsün tam ortasında geniş bir alanda kendini yanma hissi olarak
belli ediyor. Öyle küçük bir noktada değil, en az bir yumruk büyüklüğündeki
alanda gelişiyor bu ağrı. Bazen enseye, sol kola veya sırta yayılabiliyor; çok
nadiren karın üzerinde veya alt çenede de hissedilebiliyor. Altta yatan nedene
göre 2-3 dakikada da sonlanabiliyor, 20 dakikadan uzun da sürebiliyor. Hemen
hepimizi kaygılandıran bu sorunun adı; kalp ağrısı!
Acıbadem
Bakırköy Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Şükrü Aksoy, çoğumuzda
‘kalp krizi mi geçiriyorum?’ kaygısını yaşatan her kalp ağrısının altında yatan
nedenin kalp krizi olmadığını belirterek, “Kalp ağrısı, kalbe gelen kan
akışının azalmasından kaynaklanan bir tür göğüs ağrısını ifade ediyor.
Toplumdaki yaygın inanışın aksine, her kalp ağrısı kalp krizine işaret etmiyor.
Ancak kalp ağrıları önemli bir sağlık probleminden kaynaklanabiliyor. Ayrıca
ağrı kalp krizi başlangıcından kaynaklanıyorsa erken tedavi hayat kurtarıcı
oluyor. Bu nedenle asla hafife alınmayıp, hekime başvurulması yaşamsal önem
taşıyor” diyor. Peki kalp ağrısı hangi sorunlara işaret ediyor? Acıbadem
Bakırköy Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Şükrü Aksoy kalp
ağrısına yol açan 5 hastalığı anlattı; önemli öneri ve uyarılarda
bulundu!
Ateroskleroz
Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Şükrü Aksoy kalp ağrısının en sık
görülen ve en ciddi sebebinin ‘ateroskleoz’, yani toplumdaki bilinen adıyla
‘damar sertliği’ olduğunu belirtiyor. Bu tabloya; hipertansiyon, diyabet,
kolesterol yüksekliği, sigara tüketimi ve genetik faktörler neden oluyor.
Damarın iç yüzeyinde aterosklerotik plak denen bir plak tabakası oluşuyor ve bu
tabaka damar lümeninde (damar içindeki boşluk) daralmaya neden oluyor. Bunun
sonucunda kalbe giden kan ve oksijen miktarı azalmaya başlıyor. Tedavi
edilmezse plak büyüyebiliyor, yerinden ayrılabiliyor ve üzerine pıhtı oturabiliyor.
Bu durumda kalp krizi denilen tablo ortaya çıkıyor.
Damar
spazmı
Kalp ağrısının daha az görülen diğer bir nedeni ise koroner
damarların spazmı, yani kasılarak lümeni daraltması oluyor. Kardiyoloji Uzmanı
Doç. Dr. Şükrü Aksoy prinzmetal angina adı verilen bu tabloda dilaltı tablet
alındığında spazmın kaybolduğunu ve ağrının geçtiğini belirterek, “Spazmın
yeniden oluşmaması için düzenli ilaç kullanımı büyük önem taşıyor. Çünkü
spazm tedavi edilmez ve tekrar ederse kalp dokusunda kalıcı hasara neden
olabiliyor.” diyor.
Kalp
anomalileri
Doğuştan gelen kalp damarı anomalileri özellikle gençlerde kalp
ağrılarına yol açabiliyor. Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Şükrü Aksoy, bazı
damarların doğuştan yokluğunun veya normalden farklı bir yerden çıkmasının ya
da kalp kasının içerisinde seyretmesinin ciddi sorunlara neden olabileceği
uyarısında bulunarak, “Bazen futbol sahalarında görülen ani sporcu ölümlerinin
önemli bir sebebi bu doğuştan gelen damar anomalileri oluyor.” diyor.
Kas
köprüsü hastalığı (Miyokardial Bridge)
Yine doğuştan gelen ve ‘kas köprüsü hastalığı’ adı verilen
durumda da tipik kalp ağrısı oluşuyor. Kalbi besleyen damarlardan birinin kalp
kasının içerisinde seyretmesi ve kalp kasının kasıldığı zaman koroner damarı
sıkıştırması, kalp ağrısıyla sonuçlanıyor. Eğer ilaç tedavisine rağmen ağrı
devam ediyorsa ameliyatla durumun düzeltilmesi gerekiyor.
Sendrom
X
Sendrom X adı verilen bu hastalıkta efor sarf edildiğinde başlayan ve dinlenmekle geçen tipik ağrı gelişiyor. Hayati bir sorun oluşturmayan ve özellikle menopoz sonrası kadınlarda görülen bu duruma, mikrovasküler damarlar denilen çok ince kılcal damarlardaki sorunların neden olduğu düşünülüyor.
KALP
AĞRISINDA NE ZAMAN HANGİ TEDAVİ?
Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Şükrü Aksoy tedavinin ağrının altında
yatan nedene göre belirlendiğini vurgulayarak, bu yöntemleri şöyle
anlatıyor:
Stent
Kalp ağrısında koroner arter darlığından şüphelenildiği zaman
önce koroner anjiyografi işlemi yapılıyor. “Koroner anjiyografi aslında lokal
anestezi altında koroner damarları görüntülemek için yaptığımız bir görüntüleme
işlemidir.” diyen Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Şükrü Aksoy, damarlarda kritik ve
ciddi darlıklar varsa tedavi işlemine geçildiğini belirtiyor. Eğer darlık stent
takılmasına uygunsa balon ve stent işlemi, anjiyografi ile aynı seansta
yapılabiliyor. Yani anjiyografinin devamında yapılan işlemlerle damarda açılma
sağlanıyor.
By-pass
Damarlardaki her darlık stent işlemi için uygun olmayabiliyor.
Bu durumda by-pass yöntemine ihtiyaç duyuluyor. Doç. Dr. Şükrü Aksoy,“Darlıklar çok yaygınsa, yani çok sayıda damar tutulumu varsa veya darlıklar
çok uzun bir segmenti tutuyorsa, dolayısıyla lezyonlar stente uygun değilse, o
zaman da by-pass operasyonunu öneriyoruz.” diyor. İster stent ister by-pass
olsun, her iki tedavi sonrasında ömür boyu ilaç tedavisi gerekiyor.
İlaç
tedavisi
Çok nadiren hastaya stent veya by-pass işlemi yapılamayabiliyor.
Bu durumda yoğun ilaç tedavisi öneriliyor. Bu ilaçların arasında kalp ağrısını
dindirmek ve hayat kalitesini artırmak için geliştirilmiş özel ilaçlar da
bulunuyor.
Yaşam
tarzı değişiklikleri
“Ateroskleroz ilerleyici bir hastalık. Başladıktan sonra
arterlerde giderek yayılabiliyor. Bu nedenle stent takıldıktan sonra tedavi
bitmiş olmuyor.” bilgisini veren Doç. Dr. Şükrü Aksoy, şöyle devam ediyor:“Eğer birtakım önleyici tedbirler almazsak başka damarlarda veya aynı damarın
başka bir yerinde yeniden darlıklar oluşabiliyor. Önleyici tedbirlerden
birincisi; ömür boyu düzenli kullanılmaları ve aksatılmamaları gereken ilaçlar.
İkincisi ise yaşam tarzı değişiklikleri uygulamak. Bunları sigarayı bırakmak,
Akdeniz tipi beslenmek, kolesterolden fakir ve Omega-3 yağ asidinden zengin bir
diyet ve düzenli egzersiz olarak özetleyebiliriz. Egzersiz olarak koşma veya
ağırlık kaldırma gibi ağır egzersizleri kesinlikle önermiyoruz. Günde yarım
saatlik tempolu bir yürüyüş yeterli oluyor.”