Bismillahirrahmanirrahim.
Bu Dünyada yaşamak iki türlüdür. Hakikatte yaşamak, surette (görüntüde) yaşamak.
“Hakikatte yaşayan diridir, surette yaşayan ölüdür.”
Bir tefekkür etsek ve gözlemlesek, insanların çoğu surette mi yaşıyorlar, gerçekte (hakikatte) mi yaşıyorlar? Bu manada, yani dirilik ve ölülük anlamında, kim çoğunluk, kim azınlık, Allah bilir.
Bizim bildiğimiz, “Allah’ın Hayy isminden hayat bulduğumuzdur.” Bu ismi bilmeyen ve ondan ilham almayan, ondan gıdalanmayan nasıl hayat bulabilir ki? Bakma sureta gezdiklerine ve dolaştıklarına, aslen ölüdürler, eğer ki, “ya Hayy(cc)dan bihaber iseler” nerden hayat bulacaklar ki? Allah bu durumdan muhafaza eylesin.
Ya Hayy (cc).
Allah’ın güzel ismini kâlbimle ve dilimle mütalaa eyledim, zikreyledim. Öncelikle gönlüm dirildi. Hayat buldu. Dilim bir bülbül gibi şenlendi. Artık, bülbül neşelidir. Bülbülün hayatı bu şen dilidir. Bülbül ötmez ise hayat ona manasızdır. Biz de Allah’ın güzel isimlerini dilimizle zikreylemezsek ne anlamı var bu hayatın. Bülbül gibi Allah (cc) diyelim, “Hû” diyelim. Hayat bulalım. Dirilelim. Kim ki, dilinde ve kâlbinde zikir yoktur. Surette canlı olsa da, gerçekte ölüdür.
Allah (cc) bizleri hakikatte yaşayanlardan eylesin. Amin.
Surette yaşayanlar, hayatın künhüne erememiş, ağacın köklerine değil, dallarına takılmıştır. Halbuki, ağacın köklerine takılsa, nasıl ki, bir sert rüzgar dahi ağacı yerinden oynatamaz, ona da hayatın içindeki dert ve sıkıntılar tesir edemez. Dallara takılsa, bir rüzgar alır da uçurur. Ancak ,ağaç yerinde kalır.
Ağaç yerindeyken, ağaçtan uçup gitmek doğru mu? Aklını kullan, ağaca en sağlam yerinden yapış! Ağacın en sağlam yeri kökleridir.
Ağaç yerindeyken, ağacın köklerine vasıl ol, O’nunla (cc) visal bul.
Ağacın kökleri gıdalandığı yerdir. Sen de gıdalan. Senin asıl gıdan Ya Hayy (cc)dan gelir. Namaz emretmiş ya Hayy (cc), hayat bulman için. Namazı da surette değil, hakikatte kıl.
Namaz kıldığında, sen “Kabe”nin içindesin, “Kabe” senin içinde mi? Eğer, namazında gerçek şuurda değilsen, sureta namazda isen, hakikatte namazda değilsen, “Kabe” karşında olsa da, onu görmemişsin demektir.
Namazda Allah ile birlikte olduğumuzun şuurunda olursak, hayatın en güzel anlarıdır bu. Bu şuurda değilsek, “yat kalk, kabul eder Hakk (cc)”, belki kabul eder, ancak, hayatımızı namaz şuuru kaplamadığı için, gerçek hayatı yaşamamış oluruz. Maazallah, surette namaz kılmış oluruz, hakikatte kılmamış oluruz.
Surette namaz, hakikatte namaz misalini tüm diğer ibadetlerimiz için de verebiliriz. Oruç tutan kişi, diline, gönlüne, eline ve tüm diğer uzuvlarına oruç tutturmuyorsa, surette oruçlu, hakikatte oruçsuzdur.
Şimdi, buradan sakın şu sonuç çıkmasın, surette yerine getirdiğimiz ibadetler dolayısıyla, bunlardan vaz mı geçelim? Asla. Suretten, hakikate giden bir yol var. O yolu bulalım. Surette olmazsan, o yola hiç giremezsin.
Ruhumuz nasıl ki bedenimiz içinde saklı, hakikatler de surette saklıdır. Oradan başlamak gerekir. Artık oradan başladıktan sonra, suretin önemi kalmaz. Yoluna devam edersin. Bir yolculuğa çıkarken,(mesela tren yolculuğu için) bir istasyona gidersin, trene binersin, artık o istasyon ile işin kalmaz. İstasyon ile bağlı kalayım dersen, bir milim yol alamazsın. Öyle de, surete bağlı kalırsan, hakikatte bir milim yol alamazsın. Unut istasyonu, tren son sürat yol almaktadır. Unut sureti, hakikat son sürat gerçekleşmektedir.
Doğdun, hayat verildi sana. Bir beden kisvesine büründürüldün. Bu beden, bu kisve istasyondur sana. “Ya bismillah” dedin, yola çıktın. İstasyonu unut, kisveni unut. Bu seyahatte hakikatler açılacaktır sana, ancak, beden kisvenden kurtulman şartıyla! İstasyondan ayrılmadan seyahat yapabilir misin?