ÜSTAD NECİP FAZIL'I, ŞAİRİ VE ŞİİRİ KÜÇÜMSEYEN TARİHÇİ PROF. DR. İLBER ORTAYLI'YA KISA BİR CEVAP
Tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı; 12.11.2013 tarihinde TV'deki bir programda sunucunun; 'Şair ve düşünür olarak Necip Fazıl Kısakürek bu dönemin ruhuna belli ki önemli katkı yapacak' cümlesini duyar duymaz, 'Yapamayacak. Çünkü yetmez. Hiç tartışmayalım. Şair düşünür değildir, şair şairdir. Büyük şair büyük şairdir. O da şairdir' demiştir.
Bu cevabın ardından program sunucusunun sorusunu sormak için tekrar girişimde bulunduğunu görmesi üzerine düşüncelerini daha da açık dile getiren Ortaylı; 'Şiir okunur, şiirle duygulanılır, şiirle dilini öğrenirsin, güzel konuşmayı öğrenirsin ama şiirle düşünülmez. Şiirle tefekkür yapan toplumları geri toplumlarıdır. Hatta bir ayıp laf söyleyeyim, hödük toplumlardır, yarı gelişmişlerdir' demiştir. Açıklamalarına devam eden Ortaylı, şiir ya da şairle düşünülmeyeceğini, nesirle düşünüleceğini vurgulamıştır. Sözkonusu TV programında Tarihçi İlber Ortaylı, 'Bir toplumun gelişmişliği nesirden bellidir. Necip Fazıl'ın hangi nesir eseri, hangi büyük tarihi eseri var ki beni etkilesin? Hanedanı savunduğu eserlerin, hanedan üyeleri beğenmediler. Şairle tefekkür olmaz, şiirle politika da yapılmaz ama şiirle Türkçe yapılır. Kimse tefekkürü şiirle yapmasın” şeklinde sözler sarfetmiştir.
İlber Ortaylı'ya bir iki cümleyle kısaca cevap vermeden önce, lüzumu üzerine bir Nasreddin Hoca fıkrasını anlatalım:
Akşehirliler bir işi halletmesi için Nasreddin Hoca'yı bir Timurlenk'in huzuruna göndermişler.
Nasreddin Hoca, Timur’un huzuruna çıkmış. Akşehirlilerin talebini iletmiş. Timur, Nasreddin Hoca'nın ilettiği o talebi yerine getirmediği gibi, sinirlenerek;
-“Tez yatırın Hoca’yı, üç yüz kırbaç vurun!”
Hoca, ölümle burun buruna geldiğini anlayıp:
- “Hünkâr’ım”, demiş, “siz ya saymayı bilmiyorsunuz ya da hiç sopa yemediniz!”
Bu fıkradan esinlenerek Prof. Dr. İlber Ortaylı'ya sesleniyorum: "Siz ya hiç Necip Fazıl şiiri okumadınız ya da tefekkürün ne olduğunu bilmiyorsunuz."
Size uzun uzun Üstadın şiirlerinden bahsetmeyeceğim. İşte şu iki beyitteki tefekkürü ciltler dolusu kitapta bulamazsınız:
"Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!"
Başka bir şiir yazmaya gerek var mı? Necip Fazıl Üstad'ın şiirindeki tefekkür boyutu ve mânâ derinliğine anlamak için tefekkür insanı olmak gerektir. Ya da Necip Fazıl gibi “çile” çekmek gerekir. Çile çekmeyenler ne anlar tefekkürden!
İlber Ortaylı’ya soruyorum şimdi: “Şiirle nasıl düşünülmez? Düşünen insan herşeyle düşünür. Ağaca bakar düşünür, çiçeğe bakar düşünür, dağa bakar düşünür, ırmağa bakar düşünür.”
Şiir düşünce için en büyük araçlardan birisidir. Şiir tefekkür derinliğine varmak için ve düşünce ufku açmak için bir metottur. Böyle bir araç ve metot nasıl küçümsenir! Bunu anlamak çok zor.
Şiirle düşündürmeyi bir insan nasıl küçümser anlamıyorum. Mevlana Celaleddin Rumi, Fuzuli, Yunus Emre ve diğer Müslüman Şairler asırlardır şiirleriyle düşündürmüyor mu? Ünlü İngiliz Şair William Shakespeare şiirleriyle yüzyıllardır düşündürmüyor mu? Başka şairler de eserleriyle insanı tefekküre yöneltmiyorlar mı?
Prof. Dr. İlber Ortaylı şiiri ve şairi küçümsemekle kalmamış, bir de "şiirle tefekkür yapan toplumlar hödük toplumlardır, yarı gelişmişlerdir" demiş ki, buna asıl cevabımızı yazımızın en altında dört kelimeyle yazacağım. Ancak, o cevabı yazmadan önce şu hususu açıklamam gerekir. Şiirle tefekkür yapan toplum sözü nasıl bir sözdür. Toplumun tefekkür yapması sözkonusu olmaz ki! Tefekkürü toplum değil ayrı ayrı fertler gerçekleştirir.
Anlaşılan Prof. Dr. İlber Ortaylı o program sırasında ne söylediğini ve sözlerinin nereye varacağını bilmeyecek derecede sinirliydi. Bu sinirle ayıp sözler sarfetmiş. Zaten kendisi bizzat belirtmiş ve ayıp söz söyleceğini ifade etmiş. Ne diyelim, bu söz karşısında yukarıda belirttiğim o dört kelimeyi buraya, yani yazımın sonuna yazmak zorundayım: “Kem söz sahibine aittir."