Yazıma
iki kavramın, millet ve güruh kavramlarının tanımını yaparak başlayacağım.
Türk
Dil Kurumu sözlüğünde milletin tanımı şöyledir. Millet: Çoğunlukla aynı
topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve
görenek birliği olan insan topluluğudur.
Yine
Türk Dil Kurumu sözlüğünden alarak güruh kavramını açıklayalım. Güruh,
değersiz, kalabalık, nereye çekersen oraya giden topluluk, sanki bir sürü
manasına gelir.
Şimdi
bu iki kavramı böylece açıkladıktan sonra sosyal medyada bugün (06.03.2022
günü) paylaştığım şu sözlerime yer veriyorum.
“Her toplumda millet olmanın gereğini tam
yerine getiren asil ruh da bulunur, millet olmanın gereğini yerine getirmeyen
sözde millet gibi görünen güruh da bulunur. Bir toplumda güruh ne kadar fazla
ise o toplum o kadar zayıf ve güçsüz bir toplumdur.”
Evet, buradan hareketle bir toplumu meydana getiren
fertlerin tamamının millet vasfını üzerinde bulundurmadıklarını net ve açık
olarak belirtiyorum. Bunu nereden mi anlıyorum.
Şuradan anlıyorum. Millet olmak vatan için, Devlet
için kendi çıkarlarını bir tarafa bırakarak fedakârlık yapmaktır. Adam
hayatı boyunca hep bencillik yapmış ve en zor durumda dahi birlik ve beraberlik
duygusuyla hareket etmemiş ve sorduklarında ben de bu millettenim diyor.
Hadi oradan! Sen milletten değilsin, o toplumda
güruhtansın. Millet olmak sözle olmaz, davranışla olur.
Şimdi burada “teoride millet” ve “uygulamada millet” diyerek iki tasnif kapsamında
görüşlerimi açıklamak istiyorum.
Adam, aynı
TDK sözlüğünde belirtilen şartları taşıyordur. Bu topraklar üzerinde
yaşıyordur. Milletle dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği
vardır. Gel gör ki bundan sonrası tam bir fecaattir.
Adam
savaş günlerinde karaborsacılık yapıyordur. Adam askere çağrıldığında
kaçıyordur. Adam darbe kalkışmasında (mesela 15 Temmuz 2016 gecesi görüldüğü
üzere) meydanlara inerek vatan ve Devlet savunması yerine bankamatik kuyruğunda
parasını çekme telaşında ise o adam nasıl millet oluyor. O adam ve o adam gibiler sözde
millet olsa da uygulamada millet değil güruh’tur.
Bu
yazımın yazılmasına sebep olan asıl gündem elbette 15 Temmuz 2016 gecesindeki o
güruh değil. Şimdi son günlerde bazı güruh boy göstermeye başladı.
Adamlar
marketlerde sıvı yağ stoklama telaşındalar. Adamlar makarna ve benzeri erzak
stoklama telaşındalar. Bu adamların resimlerini sosyal medyada ve TV’lerde
görmüşsünüzdür.
Bir
taraftan pahalılık ve zamlar var diye ortalığı velveleye veren bu güruh, “haydi
yüksek zamları boykot edelim, alışverişi azaltalım ki, fiyatlarda denge olsun”
diyorsunuz, tam tersini yapıyorlar, adeta zamlar ve fahiş fiyatlar daha da
artsın” dercesine, “marketlere koşuyorlar ve izdiham meydana getirircesine
ürünlere saldırıyorlar.”
Sözde
millet, özde güruh olan kişiler bir toplumda ne kadar çoksa, o toplum, o Ülke o
kadar zordadır ve maazallah bir savaş olduğunda o kadar güç duruma düşer.
Birkaç
gündür sıvı yağ, özelikle de ayçiçek yağına saldırıyor güruh denilen kesim.
Burada
da acayiplik var. Ayçiçek yağı dediğiniz nedir ya sizin. Zaten kızartma dışında çok da
tavsiye edilen bir yağ değil. Sağlık için de faydalı değil.
Böyle
bir kalitesiz yağ için saldırıya geçiyorlar. TV’lerde, sosyal medya gördüğümüz
kadarıyla market arabalarına, “beşer kiloluk paketlerden beşer-onar adet
doldurmuşlar” ve evlerine doğru son sürat gidiyorlar. O beşer kiloluk
paketlerin beş adedi 1000 TL’ye yaklaşır.
Bu sabah market yetkilisi bir
arkadaşıma, ekmek alırken sordum: "Nedir bu sıvı yağ meselesi?"
İki marka ismi söyledi. İkisi de ayçiçek
yağı. İkisi de beşer kiloluk. "Bu sabah ikisine yine zam geldi. Birisi 170
TL, birisi 175 TL, stoklarda var. Sorun yok" dedi.
Durum bu. Durum bu olmakla birlikte iki
husus anlaşılmaz. Birincisi toplumun büyük kısmı evlerine sıvı yağ
stoklamazken, bir avuç güruhtaki bu stokçuluk da nedir? İkincisi bir ürüne
saldırarak o üründen çok sayıda satın almakla o ürünün fiyatının artmasına
neden olduklarının farkında değiller mi bu güruh?
Şimdi burada bir soru daha aklıma geldi?
Evine sıvı yağları doldurdun ve çok
sayıda depoladın. Yarın bir gün kıtlık olduğunda komşun evinde sıvı yağ
bulamazken sen evde rahat rahat nasıl tüketeceksin?
Hayır, hayır, hayır. Şimdi yanıldığımı
anladım. Üçüncü sorumu geri alıyorum. Güruh dediğimiz kesimin umurunda mı
millet, güruh dediğimizin umurunda mı komşusu? Zaten milletin derdi ve
komşusunun derdi umurunda olsaydı, güruh olmazdı.
Sıvı yağ meselesi sanki bir turnusol görevi gördü. Sıvı yağ, toplumdaki
millet ile güruhu meydana çıkarttı.
Biliyorsunuz turnusol kağıdı
kimyada kullanılan bir indikatör ve bir belirteçtir. Sıvılarda asit ve bazları ayırt etmekte
turnusol kağıdı kullanılır. Turnusol, asitle temas ettiğinde kırmızı, bazla
temas ettiğinde mavi renk verir.
Aynı bunun gibi, evlerine paket paket
sıvı yağ depolamak için marketlere hücum edenler, milletten ayrı hareket
edenler güruh, toplumda bu tür spekülasyonlara ve kargaşaya meydan vermemek
adına sakince bekleyenler millet olduklarına göstermiştir.
Sırf bu sıvı yağ meselesinde değil,
birçok meselede bu tür göstergeler mevcuttur. 15 Temmuz 2016 gecesi bankamatik
kuyruklarına hücum ederek darbe kalkışmasına karşı bigane kalanlar güruh, “önce
millet, önce vatan” diyenler millet’tir.
İşin aslını sorarsanız, ta Osmanlı’dan
bu yana millet ve güruh bu Ülkede yan yana yaşamıştır. “Çanakkale’de millet savaşmış,
cephelerde vatan millet için millet savaşmış, güruh ise savaş sonrasında işin
kaymağını yeme” telaşında Ülkenin kaynaklarına el koymuştur. Şimdi
burada detaya ve ayrıntıya girmeyeyim. 100 yıldır Ülke kaynaklarının kaymağını
yiyenleri de, garibanlık içerisinde olsalar da vatana millete bağlı olanları
siz daha iyi biliyorsunuz.