Bu yazımı yazmak için bilgisayarın
başına geçtiğim tarih 17 Mart 2022 ve yazımın başlığından
da anlaşılacağı üzere, bir hafta sonra sene-i devriyesi yaşanacak 18 Mart 1915
ruhunu anlatacağım. Esasında anlatabilir miyim? Bilmiyorum. En doğrusu şu.
Anlatmaya çalışacağım.
Ya bismillah diyerek başlıyorum.
Bugün 17 Mart 2021 de yine muhteşem
bir günün yıldönümü. İstiklal Marşımızın TBMM’de kabulünün 101. yıldönümü. Kutlu olsun. Ve ben bugün aynen Milli
Marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy Üstadımız gibi dua ediyorum: “Allah
(cc) bu Millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın. Amin.”
Evet, bu yoğun manevi ve milli duygu
ve düşünceler içerisinde Çanakkale Ruhundan ve 18 Mart Şehadet Günü’nden
bahsedeceğim.
Çanakkale Ruhunu uzaktan anlamak mümkün mü? Gidip de görmek gerekir. Ruh görülür mü diye sormayın. Çanakkale’de görülür. Bize nasip oldu da gittik ve Çanakkale’de Ecdadımızın dillerimize destan, yüreklerimizi ısıtan zafer tablosunu ayan-beyan gördük. Gelibolu yarımadasının her karışında Ecdadımızın hatırasını ve savaştaki mücadelesini gördük.
Seyyid Çavuş’un 215 kiloluk topu tek başına
iman gücüyle nasıl da kaldırarak kundağa yerleştirdiğini ve
boğazdan geçmek isteyen İngiliz savaş gemisini o top ile nasıl da darmadağın
ettiğini gördük. İngiliz ve Fransız gavuru yalnızca teknolojisine ve silahına
güveniyordu. İmansızlar ancak maddiyata güvenir. Biz ise bir Allah’a inanıyor ve iman gücümüze güveniyorduk. İman
gücü ile Çanakkale Savaşları’nda maddiyatına güvenen gavurları yendik ve sulara
gömdük, Gelibolu Yarımadasına gömdük.
Çanakkale’de, Gelibolu’da,
Conkbayırı’nda, Alçıtepe’de, Kilitbahir’de, Seddülbahir’de, Anafartalar’da,
Kara Muharebelerinde, Deniz Muharebelerinde nice nice düşman taarruzuna karşı
koyduk ve “Çanakkale Geçilmez” diye
bir destan yazdık. Bu destan 1915’te yazıldı ve zafer günü 18 Mart 1915’tir.Yarın
18 Mart 2022 ve aradan tam 107 yıl geçmiş olacak. 107 değil aradan 1007 yıl
geçse de unutmayız, asla unutmayız o zaferi. Değil
aradan 107 yıl geçsin, 10007 yıl geçse de Çanakkale Zaferimiz unutulmaz. Ezel-ebed
destandır ve sonsuza dek şanlı bir yeri vardır bu zaferimizin.
Çanakkale Savaşlarında 250 bin
şehidimiz var. Yüce Rabbim cümlesine rahmet eylesin. Mekanları cennet olsun.
Çanakkale’de ve 1. Dünya Savaşlarındaki diğer cephelerde neredeyse her aileden
bir ya da birkaç şehidimiz var. Her aileden bir ya da birkaç kahramanımız var.
Mesela, bizim Ailemizden de 1915 yılında Galiçya
(Romanya) Cephesinde bir Şehidimiz var. Kahramanımız var. Kahraman Şehidimizin ismi
Mehmed Sandal. Rütbesi Yedek Subay. Şehidimiz Hukuk Fakültesi mezunu olduktan
sonra doğrudan cepheye çağrılır ve memleketine geri dönemez ve mezarı dahi
Ülkemizin sınırlarının dışındadır. Kahraman Şehidimiz
Dobruca’daki Türk Şehidliğinde medfundur. Allah rahmet eylesin. Mezarı Ülkemiz
sınırları dışındadır derken, elbette birçok şehidimizin de mezarı Ülkemizin
sınırları dışındadır. Hatta bir çoğunun kefeni de yoktur. İşte bunun için Mehmed
Akif Ersoy, İstiklal Marşımızda;
“Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek
geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.”
diye haykırıyor.
Mehmed Akif Ersoy’un ismi geçti. Bu
vesile ile hemen belirteyim, Mehmed Akif Ersoy, Çanakkale
Savaşlarını ve Şehidlerimizi en iyi ve en muazzam anlatan bir Şairimizdir. Akif’imizin
Çanakkale Şehidleri için yazdığı şiiri okuyup da
duygulanmayan ve hatta gözyaşı dökmeyen bir insanın ben Müslümanlığından ve
Türklüğünden şüphe ederim. O şiirin şu iki mısraı her şeyi
anlatmaya yeter.
“Vurulup tertemiz alnından uzanmış
yatıyor.
Bir hilal uğruna Ya Rab ne
güneşler batıyor.”
Evet, bu duygu ve düşüncelerle
Çanakkale Savaşlarında ve tüm cephelerdeki Şehid ve Gazilerimizi bir kez daha
rahmet ve minnet ile anıyorum. Ruhları Şad olsun.
Bu yazı vesilesiyle şu noktadaki
memnuniyetimi bir kez daha ifade ediyorum: “Ülkemizin dört bir yanından uçaklarla,
otobüslerle ve özel otomobillerle Çanakkale’ye özellikle son 10 yıl içerisinde
adeta akın akın ziyaretçi akını vardır. Bu ziyaretçi akınlarının bir
kısmını da Kamu Kurum ve Kuruluşları organize etmektedir. Hatta özel sektör
kuruluşları da Çanakkale’ye geziler düzenlemektedir. Özellikle çocuklarımızı ve
gençlerimizi şuurlandırmak maksadıyla gerçekleştirilen bu tür etkinlikler ve seyahatler
gelecek günlerde, gelecek yıllarda daha da artırılmalıdır.
Ülkemizde geçmiş yıllarda görev
yapmış Japon Büyükelçisine atfen söylenen bir söz vardır: “Bizim gençlerimizi ve
çocuklarımızı şuurlu tutmak için, İkinci Dünya Savaşında Hiroşima ve
Nagazaki’ye atılan atom bombasının tesirlerini göstermek için, çocuklarımızı ve
gençlerimizi bu yerlere götürüp de seyahat ettirdiğimiz gibi sizler de
Çanakkale’ye gençlerinizi ve çocuklarınızı götürüp oraları bizzat göstermeniz
gerekir.”
Evet, bu öneri bilmiyorum, böyle mi
gelişti? Yoksa yalnızca bir tevatürden mi ibaret? Bilmiyorum. Ve bu öneri, bu
görüş kimden gelirse gelsin, çok doğru ve yerinde bir öneridir. Ve son yıllarda
uygulanan ve yerine getirilen bir öneridir. Biz Çanakkale Ruhunu canlı ve diri tutmak
için elimizden ve gönlümüzden ne geliyorsa yapmalıyız, vesselam.