Dünkü
yazımda, “anız yangınlarının önlenmediğinden ya da önlenmek istenmediğinden”bahsetmiştim. Esasında “önlenmek istenmiyor diye bir şey yok, önlenemiyor”
diyerek durum tespitinde bulunmuştum.
Elbette,
Tarım Bakanlığı anız yangınlarını önlemek ister. Ancak bir türlü önleyemiyor.
Nedeni “bilinçsiz
çiftçilerle mücadeleyi göze alamamak” diye özetleyeceğimiz bir gerçek olabilir.
Başka bir durum da olabilir.
Basit
bir gerçek bu.
Çiftçilerimiz
çoğunlukla bilinçsiz, çiftçilerimiz çoğunlukla bencil. (Sözüm meclisten dışarı.
Çevre dostu, tabiat aşığı çiftçilerimize saygımız ve sevgimiz var)
Bilinçsiz,
bencil çiftçi, toprağı görür de toprağın bağrındaki nice canlıları görmez. O çiftçiler
için toprak, toprağın bağrında kendi halinde yaşayan hayvanlardan, bitki, çiçek
ve böcekten önce gelir! Tabi bu düşünceleri yanlıştır. Tabiattaki her şey belli bir uyum
içindedir. Belki toprağın asıl sahipleri, toprağın bağrında kendi hallerinde
yaşayan böceklerdir, kirpilerdir, yılanlardır, kertenkelelerdir,
kaplumbağalardır.Toprakta kendiliğinden açan, yani çiftçiler ekip de
çaba sarf etmediği çiçeklerdir.
Bir
kaplumbağa, eğer insanlar onlara zarar vermese, belki de 150 yıl, 200 yıl
yaşama kapasitesine sahiptir. Yaşama kapasitesi ortalama 70-80 yıl olan
insanoğlu ne de aymaz, ektiği toprağa sanki sonsuza dek sahipleneceğini sanan
çiftçi ne kadar da düşüncesiz, ne de hırslı! Sanki toprak kendisinin? O
topraktaki bir çınar ağacı yeri gelir, 1000 yıl yaşar, yeri gelir 2000 yıl
yaşar. İnsanoğlu da ne kadar düşüncesiz, ne kadar fikirsiz, sanki kendisi 100
yıl yaşayacak! Topraktan başkasını görmeyen çiftçi ne kadar da dar düşünceli!100
yıl yaşaması bile çok ender olan insanoğlu, 100 yıl yaşaması dahi nadirattan
olan çiftçi, tabiatta yüzlerce yıl, binlerce yıl yaşayan hayvanlara, ağaçlara
pek de sahiplik hakkı vermez. Ne garip!
Neyse
bu garipliği bir tarafa bırakalım. Anız yangınlarına bakalım.
Bu
yazıda ve dünkü yazımda, anız yangınları hakkında özellikle mevsimi gelmeden,
önceden tüm yetkilileri ve tüm ilgileri uyarmak istedim. Bu uyarım sadece yetkililere
değil, elbette bizzat sorumlu olan çiftçileredir.
İkazım,
hayvanlara karşı insafsızlık içinde olan tüm insanlaradır. Anızları yakmayın,
toprağın bağrındaki canlılara kıymayın!
Bu
uyarımla birlikte, şunu da hassaten belirtmek gerekir.
Anız
yangınlarının önlenmesi için çiftçiler yoğun bir eğitimden geçirilmelidir.
Çiftçilere özellikle hayvan ve bitki sevgisi aşılanmalıdır. Toprak
sevgisi adeta bir sevdaya dönüşmüş çiftçiler, biraz da hayvanları sevseler, tabiatta
kendiliğinden yetişen bitkileri sevseler iyi olacak.
Bunun
yanında Devletin yetkili kurumları başta Tarım ve Orman Bakanlığı bu eğitim işlerinden
sonra, anızların toprakta fazla yer tutmaması ve ekinlerin köke en yakın yerden
kesilmesi için biçer-döverlerin ekin kesim aparatlarında teknolojik gelişmeleri
teşvik etmesi gerekir.
Bir de
uygulamada en büyük sorun olan, anız yangınlarını yakan ve başlatanların
tespiti çok zor olmaktadır. Anız yangınları sonunda, Jandarma ya da ilgili
Bakanlık yetkilileri işleme başladıklarında, tutanaklarda “anız yakan tespit
edilememiştir” şeklindeki meşruhat çoğunlukla mevcut olmaktadır. Zaten,
toprağın sahibi çiftçi de, çoğunlukla “anızı kim yaktı, neden yaktı bilmiyorum,
yoldan geçen birisi yanan sigara izmariti atmış” vb gibi yalanlara
sarılmaktadır. Esasında anız yakma alışkanlığı çiftçilerde mevcut olduğu için,
anızı yakan az-çok tahmin edilmektedir. Gel gör ki, tahmin ile bir işlem
yapılmamaktadır. Kesin delil olmadan anız yaktığı tahmin edilse de çiftçiye
ceza verilememektedir. Bu bir çelişkidir. Bunu gidermenin yolu var.
Bunu
dünkü yazımda da belirttim. Çiftçiyi anızdan sorumlu tutmanın yolu var.
Bu yolun
adı “bildirim
zorunluluğudur.”
Toprağındaki
anızı yakılan çiftçi, bu yakılmış anızın durumunu en geç 30 gün içinde (30 gün
uzun ise en geç 15 gün içinde) en yakın Jandarma Karakolu’na ya da Tarım İlçe
Müdürlüğüne bildirmek zorunluluğunda olsa, acaba o çiftçi o anızını yakar mı?
Yaksa da, bu sefer bildirim yükümlülüğünü yerine getirmek zor olacaktır.
Birçoğu bildirmeyecektir. İşte o zaman da anızın yakıldığını bildirmediğinden
gereken cezaya müstehak olacaktır.
Bu
yöntemi Tarım Bakanlığı mutlaka denemek ve uygulamaya sokmak zorundadır. Benim
şahsi kanaatime göre bu bildirim yükümlülüğü fayda sağlayacaktır. Çiftçiler
bu bildirim yükümlülüğünden dolayı anız yakmaktan vazgeçeceklerdir.
Anız
yangınlarının ortadan kaldırılması gerektiğine ve hayvanların korunması icap
ettiğine ilişkin bu iki yazım inşallah yetkililer tarafından dikkate alınır.
Evet,
yazımın sonunda doğa ve ağaç sevgisi ile ilgili bir şiirime yer veriyorum:
RAHMET’İ DÜŞÜN
Ne güzeldir bu hayat.
Ancak doğa ve çiçekler olmasaydı, güzel
olur muydu hiç?
Ne güzeldir bu Dünya.
Ancak tabiat ve hayvanlar olmasaydı, güzel
olur muydu hiç?
Ne hoştur bu dağlar, bu ovalar.
Ancak yeşil olmasa idi, bu kadar hoş olur
muydu hiç?
Ne enfes bu akan ırmak, bu coşan
dereler.
Ancak suları olmasaydı, özgürce
akmasaydı, enfes olur muydu hiç?
Ne harika bu masmavi deniz, bu uçsuz
bucaksız okyanus.
Ancak içinde balıklar ve nice
canlılar olmasaydı, harika olur muydu hiç?
Ey insanoğlu şunu kafana sok, şunu
aklından çıkarma.
Sen bir hiçsin hiç!
Eğer doğa ve çiçekler olmasa sen bir
hiçsin hiç!
Eğer tabiat ve hayvanlar olmasa sen
bir hiçsin hiç!
Şimdi bu gerçekleri düşün ve üzerine
bir çay iç!
Nerden geliyor o içtiğin çay?
Bir düşün.
Kendine gel haydi!
Sahi o içtiğin çay nereden geliyor
bir düşün.
Çay tek başına çay olabilir mi?
Susuz çay olabilir mi?
Su olmadan çay olmayacağını da düşün,
bir zahmet!
Suları koru, tasarruf et!
Sana zahmet!
Ancak her şeyin sebebi var.
O da şudur:
Tüm nimetler Allah’tan bize rahmet.
En çok düşünmen gereken budur.
En çok tefekkür etmen gereken budur.
Ahmet Sandal...