Merhaba sevgili okurlar, sevgili dostlar.
Mübarek Ramazan ayını bitirerek bizlere Bayramına kavuşturan rabbime şükürler olsun. Müslümanlar olarak bizler bundan sonra da Ramazan Ayını yaşıyor gibi bir şekilde anlayış, hoşgörü, saygı ve sevgiyi ön planda tutarak yaşantımıza devam etmeliyiz. Teknoloji, çevre, eğitim vb. gibi kültürümüzü etkileyen faktörler bilhassa çocuklarımız üzerinde büyük etki gösteriyor. Geçmişte büyüklerin her dediğini yapan çocuklar yerini neden, niçin gibi sorularla sorgulayan bilinçli gençlere bırakıyor. Bu sebepten dolayı biz büyükler olarak çocuklarımıza önce örnek olmalı, sonrada sorguladıkları ve sorduklarına karşı hazırlıklı olmak için kendimizi eğiterek makul ve mantıklı anlatımlarla doğru bilgiler aktarmalıyız. Geleceğimiz olan çocuklarımıza inancımız doğrultusunda temel bilgileri vermeliyiz. Onlara geçmiş bayramların güzelliğini samimiyetini anlatmakla kalmayıp yaşatmalıyız ki onlarda ilerde kendi çocuklarına bu mirası yaşatsınlar.
Ramazan Bayramının son günü ise Babalar gününe denk geldi. Babalar ve babası olanlar için ekstra bir mutluluk yaşandı. Babaları ahrete göç etmiş olanlara bol bol dua edildi, geleceğin babaları içinde hayırlı evlatları olması için dualar edildi.
Tüm dostların Mübarek Ramazan Bayramını kutluyor, İnsanlığa, Müslümanlara, Türk-İslam Alemine, Kahramanmaraş’ ımıza huzur, refah ve hayırlar getirmesini yüce Allah’tan (cc) niyaz ediyor, büyüklerimin ellerinden, küçüklerimin gözlerinden öpüyorum. Ayrıca tüm babaların, baba adaylarının Babalar gününü kutluyor, ahrete göç etmiş babalarımıza Allahtan rahmetler diliyorum. Benimde babam rahmetli olduğu için hüzünlü bir gün oluyor ama evlatlarımızın olması sürecin devam edeceğini hüzün değil şükürün ön plana çıkması gerektiğini bana hissettiriyor. Dostozan ise “Geçmiş Zaman Olur Ki” şiiri ile kendi ailesinden kesitler ile bahsediyor.
GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ
Anam,
Sevgi, şefkat dağıtırdı gülüşün.
Nefesin mis gibi gül kokardı.
Nasırlı ellerinle saçlarımı okşarken,
Dudaklarından dökülen sevgi dolu dualardı.
***
Saçına nar kırmızı kına yakardın,
Gümüş yüzük takardın parmaklarına.
Başına boncuk oyalı şeş bağlardın,
Sarı püsküllü edik giyerdin ayaklarına.
Babam mı?
Hiç tanımadım onu,
Ben altı aylıkken değişmiş dünyasını,
Çok dindardı diyorlar.
Kafkasya’dan geldiklerini duymuştum.
Rus zulmünden kaçmışlar.
Annem anlatırdı,
Oğlum Baban;
Babam gül şefteli yemeni giyerdi ayağına.
Sırtında dokuz sandıklı abası,
Dik dursun diye bıyıklarına,
Teh sürerdi.
Hele bir de gümüş köstekli, şimendifer saati vardı.
Arada bir ona çaktırmadan bakar,
Sonra da ayıp oldu mu diye utanırdı.
Edemse,
Ayağında firenk ipi şalvar,
Bir elinde haşeş tesbihi,
Sokak sokak gezerdi.
Ne denli arıyorum o günleri bilseniz.
Emmim, bibim ve Aniş bacım,
Gündüzleri sevgi çiçekleri toplarlar,
Geceleri eşe, dosta dağıtırlardı.
Ağbilerim,
Yiğit ve namuslu insanlardı,
Büyükleri sayar, küçükleri sever,
Tüm mahalle onlardan sorulurdu sanki,
Onlar, hep ağabey, kardeşti.
Bir dahaki yazıda buluşmak ümidiyle dostça kalın.18.06.2018